Ne oldu, nasıl oldu derken bir hafta içinde neye uğrağımızı şaşırdık. Dünyanın diğer ucunda ortaya çıkan bu salgının bize ne etkisi olacak ki diye umursamazken kendimizi aynı cenderenin içinde buluverdik… Peki sizce bütün bu yaşananlardan kime ne mesaj var?
Diyorum ki büyük resimde insanoğluna, ülkelere ve devletlere birçok ders çıktığı gibi mikro düzeyde işletmelere ve bireylere de mesajlar var. Gelin dışarıdan birlikte bakalım. Düne kadar devletler, insanlar, işletmeler olarak kurulu düzenlerimizin sürekliliğini garanti altına almak adına büyük bir hızla koşuyorken hiç beklemediğimiz bir anda olanca hızımızla duvara toslayıp yavaşlamak zorunda kaldık. Üstelik bu kez sadece kendi kurulu düzenimizi devam ettirmemiz yetmiyor, zira bu durumdan çıkmanın tek yolu hep birlikte şifalanmak. Ne oldu? Soru unuttuğumuz evrensel değerlerden geldi. Çin’den İtalya’ya giden yardım paketlerinin üzerinde yazan “Biz aynı denizin dalgaları, aynı ağacın yaprakları, aynı bahçenin çiçekleriyiz” ifadesi sanki buradaki mesajın hayat bulmuş hali.
Hangi ülkeden, kıtadan, milliyetten veya sosyal statüden olursak olalım, kendi yaşam alanlarımıza hapsolduk. Ha apartman dairesi, ha baraka ha kraliyet sarayı… Sonuç aynı öyle değil mi? Peki bu durum bize ne anlatıyor sizce? Bana sorarsanız bu mahkumiyetten tek kelimelik bir mesaj çıksaydı, o DÜŞÜN olurdu. Düşün insanoğlu, düşünün devletler, düşünün işletmeler…Diyebilirsiniz ki neyi düşüneceğiz, her şey ortada, hiçbir şey iyiye gitmiyor, her şey belirsiz, artık iflah olmayız… Sizce bunları düşünmemiz için mi bu durumun içindeyiz. Yani kolaya kaçmak, bizim kontrolümüz dışındaki durum, kişi veya kurumlara topu atmakla iş bitiyor mu? Bana kalırsa tam da bu noktada ayrışma başlıyor. DÜŞÜNmemiz için yaşam alanlarımızda geçen süreyi, eğer başkalarını suçlamak, bizim dışımızdaki olaylara bağlayıp mazerete sığınmak veya hala parklarda bahçelerde gezerek inkarla geçiriyorsak inanın oradan çıkış yok.
Peki ne mi düşünelim, önce hiçbir şeyin eskisi gibi devam etmeyeceğini ve değişmemiz gerektiğini kabul edip, bu durumun bizim kontrolümüzde olan kısmıyla ilgili sorumluluğu üstlenelim. Bu kabulleniş bizi önce kendimize sonra da bizimle aynı gemide olanlara hesap verebilir duruma gelmemiz için bir plan yapmaya ve aksiyon almaya da sevk ediyor. Evet işte çıkış orada.
Elbette kolay bir süreçten geçmediğimizi kabul ediyorum. Ancak hiçbir köklü değişim kolaylıkla ve hissettirmeden olmaz. Kendimizi rahatsız, belirsizlik içinde ve zorlanıyor hissetmemiz de gelişimimizin bir parçası. Aynı durum işletmelerimiz için de geçerli. Bir şekilde mevcudu korumaya çalışarak bugünlere getirdiğimiz işimiz, ekibimiz belki ortaklıklarımız da değişime gebe. Neden? Sular durulduğunda işini yeni düzene adapte eden, piyasadaki ihtiyaca göre hizmetlerini ve ürünlerini çeşitlendiren, müşterisi ve tedarikçisiyle düzenli iletişimini devam ettirenler hayatta kalacak ve oyunu yeni kurallarına göre oynamaya aday olacak.
Şimdi karar sizde. Siz hangi taraftasınız? Kara kara düşünüp, durup beklemeyi seçenlerden misiniz? Bu durumda kendini, işini ve ekibini nasıl farklılaştıracağına odaklanıp, aksiyon alıp bilinçli bir şekilde oyunda kalma tercihinde bulunanlardan mı?
Bu yazıyı okuyanların şu yanıtı verdiklerini hayal ediyorum.
Mesaj alınmıştır…!
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın.
Belma Öztürk Gürsoy
ActionCOACH İşletme Koçu
Sayfada bulunan yazı Belma Gürsoy tarafından kaleme alınmıştır. Yazının orjinalini bu sayfadan bulabilirsiniz.